ALİ TEZEL

1 Mayıs’ta Devletin örgütsüzleştirdiği işçiler Devletin örgütlediği işverene karşı

1 Mayıs’ta

Devletin örgütsüzleştirdiği işçiler

Devletin örgütlediği işverene karşı

 

Yıl 2013, yine 1 Mayıs kutlanacak yine Taksim meydanı tartışmaları yaşanacak ama çalışan örgütsüz, çalıştıran örgütlü. Her işveren devletin kurduğu ve üye olmayı da zorunlu saydığı, sanayi ve ticaret odalarına, esnaf oda veya derneklerine üye olup örgütlenmek zorunda, işçi ise sendikalara üye olup örgütlenmek için bir çok engeli aşmak zorunda. Devlete ve işverenine rağmen sendikalı olmak zorunu başaranların sayısı bir elin parmakları oranında…

 

Öte yandan devletin kurduğu örgütlerden başka işverenlerin TİSK, KAMU-İŞ, TÜSİAD, MÜSİAD, GENÇSİAD’lar gibi kendi kurdukları örgütleri de var.

 

***İŞÇİ ÖRGÜTSÜZ

2013 yılı Ocak ayında, Sendikalar İstatistiği tebliği Resmi Gazete’de yayımladı. Yayımlanan istatistiklere göre Türkiye’de 10.881.618 işçinin 1.001.671’i sendikalı.

 

Ülke barajı olan (şimdilik) yüzde 1 oranını, 44 sendika geçebilir durumda, bu sendikaların 30’u Türk-İş, 8’i Hak-İş, 4’ü DİSK’e bağlı sendikalar olurken bağımsız sendikalardan da 2’si yüzde 1’lik barajı geçer durumda.

 

*Konfederasyonların üye sayısı bile komik

DİSK’in üye sayısı 100 bin civarında seyrederken Hak-İş’in sayısı 166 bin civarında ve Türk-İş’in üye sayısı  702 bin civarında kaldı. Bağımsız sendikaların üye sayısı da 32 bin civarında.

 

*Sallama İstatistikler vardı bu ülkede

Çalışma Bakanlığı 2013 Ocak ayına kadar Bakanlıkça sallama istatistikleri kullanıyordu ve sallama istatistiklere göre; (en son 2009 Temmuz’unda yayımlanmıştı). Türkiye’de 5.398.296 işçinin 3.232.687’si yani yüzde 59,88’i sendikalıydı. Bu işçilerden 2.240 bini Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlüyken 430 bini Hak-İş’e, 426 bini DİSK’e üye görünüyordu. Bağımsız sendikaların üye sayısı ise 135 bin civarındaydı.

 

***İŞÇİLERİ BEKLEYEN İSTİHDAM  STRATEJİSİ (TRAJEDİSİ)

Örgütsüz işçileri daha çok örgütsüz hale getirip zaten kalmamış olan ekonomik ve sosyal haklarını daha azaltmak adına, İMF, OECD ve Türk işveren örgütlerince hazırlanan ve Hükümetin bir kanadı tarafından iki de bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen “İstihdam Trajedi” raporlarına göre;

İstihdam paketi adı altında işsizlere iş sağlayacağız yalanıyla, emeğiyle geçinenlerin gelirlerini azaltmak, iş güvencelerini ortadan kaldırmak için hazırlanan dört uygulama için birden çok düğmeye basıldı ama hala başaramadılar. Bunlar, Özel İstihdam Bürolarının işçi kiralaması yani işçi alıp-satmak, bölgesel asgari ücret ve esnek çalışma modellerinin devreye sokulması ve kıdem tazminatı ile oynanmasıdır.

1-Esnek çalışanlarının oranının yüzde 3.6’dan yüzde 18.8’e yükseltilmesi,

2-Özel istihdam bürolarının kurulması,

3-Bölgesel asgari ücret getirilmesi,

4-Kıdem tazminatı uygulamasının kaldırılması veya değiştirilmesi.

 

***Esnek çalışma nedir?
Esnek çalışmanın özü şu, işçiyi, dinlendiği, bir işten bir işe geçerken geçen zaman için para vermemektir. Ancak, işçinin de kendi emrettiği zamanlarda işe gelmesini ve işçinin başka işverenlere gitmesini de istememektir. Yani canım isterse geleceksin ama ben sana canımın istediği kadar para vereceğim sen de sesini çıkarmayacaksın demektir. İşçinin giderlerini esneten uygulamadan ise söz eden bile yok.

 

Esnek çalışma modeli demek;

1-Örgütsüz işçi demek

2-Taşaronlaşma demek

3-Kıdem tazminatı, yıllık izin yok demek

4-Düşük ücrete razı olmak demek

5-Sosyal haklar olmayacak demek.

 

***Özel istihdam bürolarının işçi kiraya vermesi

Trajedinin en can alıcı noktası ise burası iki kere yasalaştırma denemesi yapılan ÖİB’lerin işyerlerine işçi kiralaması uygulaması iyi ki başarılamadı. Ancak, işçilerin mal-meta haline getirileceği ve alınıp-satılabileceği bu sistem tamamen “kölelik” demektir. ÖİB’lerin işçileri işyerlerine kiralaması demek, sendikaların, toplu sözleşmelerin olmaması, kıdem tazminatının ortadan kalkması ve ücretlerin de asgari inmesi demektir.

Çünkü, fabrikalar ve işyerleri ÖİB aracılığıyla işçi alırlarsa, iş ile işçi arasına ÖİB girecek, işveren ile işçi arasına ÖİB girecek ve dikensiz gül bahçesi, çöpsüz üzüm olacak. Sendika yok, toplu sözleşme yok, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı yok.

 

***Bölgesel asgari ücretin tarihi

Ülkemizde ilk asgari ücret belirlemesi 1951 yılında başlatılmıştır ve bölgesel daha doğrusu kentseldi. Her kentin yöneticileri oturup, uygulanacak asgari ücreti kendileri farklı farklı belirlerlerdi. Ancak, TBMM’de bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP)’ nin Anayasa Mahkemesine başvurması sonrasında, Anayasa Mahkemesi, bölgesel asgari ücreti eşitlik ilkesine aykırı buldu ve iptal etti. İptalden sonra 1974 yılında ilk kez ülke düzeyinde asgari ücret belirlenmeye başlandı. 1974-1989 yılları arasında tarım ve sanayi kesimi için farklı ücretler uygulanırken 1989 yılından sonra ise ülke çapında sanayi-tarım ayrımı olmaksızın tüm iş kolları için tek bir asgari ücret uygulamasına geçildi. 1989 yılından bu yana asgari ücret, Çalışma Bakanlığı’nda 5 işçi, 5 işveren ve 5 hükümet temsilcisinden oluşan merkezi nitelikteki asgari ücret komisyonu tarafından bütün iş kollarını kapsayacak şekilde belirleniyor. Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre “asgari ücret dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb sebeplere dayalı bir ayrım yapılmadan” tespit edilmesi gerekiyor. Yine uygulamaya göre asgari ücret, “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmaktadır.

Ancak, bu tanıma 2001 yılında eklenen cümle yukarıda sayılanları ortadan kaldırmıştır. İlgili cümle şöyledir, “ “Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur” ibaresi eklenmiştir. “Ülkenin ekonomik durumu” ibaresi oldukça muğlak ve asgari ücretin belirlenmesinde diğer bütün kriterleri yok eden bir kavramdır.

 

***Bölgesel asgari ücreti kimler istiyor?

1-Uluslar arası Para Fonu (IMF) bölgesel asgari ücret uygulamasına 2005 yılında tam destek verdiğini açıkladı. Türkiye’deki asgari ücreti yüksek bulan IMF, hızla bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesini öneriyor.

 

2-OECD, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, Türkiye 2008 raporunda ulusal düzeydeki

asgari ücret artışlarının sınırlanması gerektiğini ve bölgesel asgari ücrete derhal geçilmesi

gerektiğini savunuyor.

 

3-TÜSİAD, geçtiğimiz aylarda "Türkiye’de Bölgesel Farklar ve Politikalar” adlı bir rapor

yayınlayarak bölgesel asgari ücrette tam destek verdi.

 

4-İTO, 2007 yılında konuya dair ayrıntılı bir rapor hazırlayarak, bölgesel asgari ücret

uygulamasının nasıl olması gerektiğine dair bir model sundu.

 

***Bölgesel asgari ücret doğru mu?

Bu soruya en doğru cevap, halk yeterince doğru bilgilendirilmez ve isithdamı arttıracak yalanını kişiler inanırsa evet olacaktır. Ancak, bölgesel asgari ücret Anayasal Eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi daha düşük ücret belirlenen bölgelerden daha yüksek ücret belirlenen bölgelere göçü hızlandırır. Düşük ücret belirlenen bölgelerdeki vatandaşlar kendilerini 2 hatta 3 üncü sınıf hissetmeye başlarlar. Öte yandan genel seçime çok kısa bir süre kalmışken bu tür bir girişim de iktidardaki partilere zarar da verir.

Ayrıca, bu tür girişimler, emeğin üretimden aldığı payın daha da azaltılması ve zaten bozuk olan gelir dağılımını daha da bozulmasına imkan yaratacağı gibi sermayenin milli gelirden aldığı payında daha da büyümesini temin edecektir.

Bu gerçekler karşısında bölgesel asgari ücret uygulamalarının seçimden önce uygulamaya konulabileceğini zannetmiyorum. Öte yandan istihdamı arttıracağını savı ise doğru değildir.

 

***KIDEM TAZMİNATININ KALDIRILMASI

Yıllardan beridir işverenler ve örgütleri kıdem tazminatının kaldırılmasını talep ederler, en son da İşsizlik Sigortasının çıkarılmasından sonra sesleri ve talepleri daha da arttı. Ancak, kıdem tazminatı ülkemiz için klasik hale gelmiştir. Zaten düşük ücret ile çalışanların hayallerinin karşılığıdır. Emekçi kesimin elinde kalan son kaledir. Bu sebeple kaldırılması veya yerine fon gibi uygulamalar getirilmesi de doğru değildir.

 

***ÜLKEMİZDE 1 MAYIS

Ülkemizde 1 Mayıs ilk kez 1906 da kutlanır. 1908 de Üsküp’te, 1910 da Rumeli’nin bazı şehirlerinde ve 1912 de ilk kez İstanbul’da kutlanmıştır. 1920 ye kadar savaş nedeniyle kutlanamamış 1921 de işgal kuvvetlerinin yasaklamalarına karşın kitlesel 1 Mayıs gösterileri yapılır. 1922 İstanbul ve Ankara’da iş bırakma ve mitinglerle kutlanır. 1923 yılında İzmir’de toplanan İktisat Kongresinde 1 Mayıs Türkiye işçilerinin bayramı olması benimsenir. Bu yılın 1 Mayısı İstanbul- Ankara- İzmir- Adapazarı’nda kutlanır. 1924 de hükümet 1 Mayısı yasaklar. 1935 de 1 Mayıs bahar bayramı olarak tatil günleri arasında yerini alır. Yarım yüzyıl sonra 1975 de İstanbul Tepebaşı’ nda bir düğün salonunda kutlanır.
İlk kez 1976 da görkemli bir şekilde DİSK’in organizasyonu altında Taksim’de kitlesel olarak kutlamalar yapılır. 1977 1 Mayıs’ı daha coşkulu, daha katılımcı bir şekilde iki koldan Taksim alanına yürüyen emekçiler ve yandaşları tarafından kutlandı. DİSK genel başkanı ( rahmetle andığımız) sayın Kemal Türkler kürsüde konuşmasını bitirmek üzereyken atılan silah sesleri ile beraber panik halinde kaçışan işçiler üstüne ateş açılmış, bu olaylar sonucu 37 işçi- emekçi insanımız hayatını kaybetmiş ve olayların sorumlusu olarak sendikacılar gözaltına alınıp sorgulanmışlardır. 1978 1 Mayıs’ı da Taksim alanında daha coşkulu bir şekilde mitingle kutlanmış ve 1977 olaylarının katillerinin bulunması istenmiştir. 1979 ve1980 Taksim alanı işçilere emekçilere yasaklanmıştır.

 

***POLİS ENGEL OLMAZSA OLAY ÇIKMAZ

Taksim’e işçilerin çıkmasının yasaklandığı 1979 yılından 2010 yılına kadar özellikle DİSK, her yıl Taksim’e çıkmak ister, polis de çıkarmayacağım derdi ve olaylar TV’lerde boy boy görünürdü. 2010 yılında serbest bırakıldıktan sonra ki 3 yıl boyunca 1 Mayıs’larda hiç olay olmadı. Emekçiler güle güle oynaya en azında yılda bir gün de olsa birlikte olmanın, bir arada görünmenin hazzını yaşıyorlardı. Bu sene de polis çıkarmam, işçiler çıkacağım derse (ki o meydan öldürülen işçilerin ruhları onları bekler. Yavuz Semerci) yine olaylar çıkacak ama bu olayların sorumlusu işçi değil devlet-hükümet olacaktır. (Ülkemizde ise 1 Mayıs 1977 günü 500 bin işçinin kutlama yaptığı Bayram etraftaki binalardan açılan ateş sonrasında 37 işçi can vermiştir.)

 

***EMEKÇİ SEÇMEN DE BİLİNÇSİZ

Sınıf bilinci olmayan emekçi sınıf, seçimlerde oy kullanırken de bulunduğu sınıfa göre değil, mevcut siyasi partilerin kendisine sunduğu, din, laiklik ve milliyetçilik kriterlerine göre oy kullanma durumunda. Bu halde de TBMM’de bulunan 550 vekilden işçi-memur-emekli gibi emekçi sınıfı temsil eden vekil sayısı da 1 veya 2’de kalmaktadır.

 

 

 

 

Exit mobile version