SEÇİMDE HİÇ GÜNDEME GELMEYENLER

25 Haziran 2018

Bu iki husus ekonomi içinde önemli bir büyüklük oluşturmasına rağmen yeterli ilgiyi görmemiştir.    

Deprem ve konut arzı ile mültecilerin geri iadesi

  1. DEPREM VE KONUT ARZI

Ülkemizin yaşadığı depremlerden en yıkıcı olanlar,

Yılı

Yeri

Ölen

1509

İstanbul

130.000

1939

Erzincan

  33.000

1943

Ladik Samsun

    2.300

1966

Varto

    2.400

1977

Muradiye  

    4.000

1999

Gölcük   

  18.000

2011

Van

      700

 

1999 depremi ve sonrası, Gölcük’te deniz kumu ile yapılan yapılar, tarım arazilerine yapılan yapılan ve yeterli güvenliği olmayan yapılardan sonra sürekli İstanbul ve civarında büyük bir deprem tehlikesi sürekli dile getirildi.

Ülke 1999 depreminin altında kalmıştı. Başka açılardan bakılabilir ama beni en çok rahatsız eden, İzmitte yapımı biten, az bir eksiği kalan kısa bir sürede oturulabilir hale getirilebilecek özel mülkiyete konu binalara kamunun kamulaştırma ve geçici el koyma şeklinde bir girişim düşüncesinin olmaması idi. Halbuki en hızlı ikamet edilebilir hale gelecek bu konutlardı.

Biz ezildik, toplumun gözü korktu ve İstanbul depremi söylemi,

Ülkemizi yeniden, yeni yapılan güvenli konutlara yöneltti ve Özel Sektör konut üretimi arttı, hatta bir dönem ekonominin ve kullanılan kredilerin çoğu konuta aktı.

Ne değişti güvenli konutlardan artık ucuz konutlara ve kiracının kira bedelinde naz edebilir olduğu, daha düşük kiralı konut dönemine geçtik. Yani konut sahipleri bakımından büyük ölçüde rant olmaktan çıktı.

2011 yılındaki Van depremi olası daha büyük bir deprem hissini daha kuvvetlendirdi ve bir çok fazladan konutumuz oldu.

Deprem olmadı, konut fazlamız oldu. Allah korusun ya deprem olsaydı, Konut sektörüne yöneltilen fazlalık eleştirisi yine aynı eleştiri düzeyine erişebilir miydi. Bence hayır. O halde anlık deprem karşısında üçte biri, dörtte biri artık kullanılamaz yada güvensiz binalara dönüşecek şehitler yönünden fazla konut iddiasının çok can acıtan yönü olabilir. Yapabileceksek yeniyi artıralım, eskiyi yıkalım.

10 yılı aşkın bir idealim var. Keşke çok büyük nüfusun yaşayabildiği dünya şehrimiz olsa, sadece kulübelerden ibaret, tarım alanlarına yakın, ısınma derdi olmayan, Bırakın ülkemizidoğal felakete uğrayan tüm dünya ülke vatandaşları felaket sonrası doğrudan bize gelseler, yaşamlarının iş, eğitim, sağlık kendi kendilerine sürdürseler, dışa kapalı olsalar ve en kısa zamanda ülkelerine geri dönseler. Bizim insanımız bile Örneğin Van depremi sonrası yakınların evine, okula sığınmak yerine aynı şehir yaşamlarını kimseye muhtaç olmaksızın bu tip şehirlerde sürdürebilirlerdi. Bir tek ulaşım derdi olurdu. Hasret, aile parçalanması gibi binlerce eksik bir anda kaybolup giderdi.

Konutu fazlası eleştirilere Deprem gözü ile bakılmaması, cevaplanmaması bence seçim sürecinin en büyük eksiği idi.

 

2-MÜLTECİLER HA DEYİNCE ÜLKESİNE GÖNDERİLEBİLİR Mİ?

              6458 sayılı Yabancılar  ve Uluslararası Koruma Kanunu

Geri gönderme yasağı

MADDE 4 –  “Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez. “

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1967 Protokolüyle değişik 28/7/1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ayrıca  ülkeleri bağlayan hukuk kurallarıdır.

Ülkemizde yaşayan 3,5 milyona yakın Suriye’linin ülkelerine dönmeleri nerede ise tüm toplum kesimleri tarafından arzu edilmektedir. Bir anlayış güvenlik kaygılarının sona ermesinden sonra gönderme, diğeri ise hemen gönderme şeklinde olmasına rağmen, Hukuka özellikle evrensel hukuka saygılı ve bağlı bir devlet olmamız gerekirken, hukuk kurallarına göre bu aşama da gönderilemez diye bir tartışma yaşanmamıştır.

Aslında tartışmanın bu düzeye gelmemesi artık, bir an önce gereken geri gönderme koşullarının sağlanmasının ve dönmelerinin arzu edildiği anlamında kabul edilebilir.

Her iki konunun sosyal güvenlikle ilgileri şu yönleri ile öne çıkmaktadır. 

          Depremler can kaybına, sakatlanmalara yol açar ve (5510 geçici 37 30 gün, yine KHK  592/2  geçici 5.maddesi 12

         hizmet) ölüm ve malül kalanlar için yeterli süre kabul edildiğinden sosyal güvenlik riskinin artırırlar.

          Mültecilerin yasal olmasına rağmen kayıtsız çalıştırılmaları, yahut kayıtlı olsa dahi çalışmaları daha koşulları uygun geri

          göndermeden sonra  dahi yeterli gün koşulu var ise ölüm aylığı, malül aylığı ve yaşlılık aylığı veya iş kazası geliri olarak

          yıllarca yabancı ülke vatandaşlarına ödeme yükümlülüğü çıkarır.             

         İkisi de yaşamın özü ile ilgili olmasına rağmen bu hususları hukuk ve evrensel hukuk ölçüsünde değerlendirmesi

         yapılmamasını ben gündem  eksiği olarak kabul ediyorum.