NEDEN EĞİTİMLİ KADINLAR DAHA ÇOK BOŞANIR ?
27 Nisan 2014
Ülkemizde evlilik sayısı giderek azalırken, boşanma sayısı artıyor.
Bu durum, Türkler’in evliliğe bakışının değiştiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de 2004’te 91 bin 22 olan boşanan çift sayısı 10 yılda yaklaşık yüzde 38 artışla 2013’te 125 bin 305’e yükseldi.Yaş grubuna göre boşanmalara bakıldığında en fazla boşanma 30-34 yaş aralığında görülüyor. Bu yaş grubunu sırasıyla 25-29 ve 35-39 yaş aralığı izliyor.
Bu istatistiklerde ayrıca gelir düzeyi , ekonomik yapı , eğitim düzeyi ve bununla paralel ben merkezli bakış açısı ile Güneydoğu’ya (doğuda) oranla Ege’de (batıda) daha yüksek oranlı seyrediyor. Yine aynı şekilde istatistiklere göre boşanma sebepleri arasında % 96 dan fazla oranda sebebin geçimsizlik olduğu belirtiliyor. Boşanma kararını yüzde 58 oranla da kadın veriyor.
Boşanma sebeplerini anlayabilmek için niye evlenmiş olduğumuzu iyi bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Hep psikolojide çocukluğa inilir ya bizde çocukluğa inelim. Bugünkü duygu davranış şeklimiz ; geçmişten bize biz farkında olmadan toplumun , ebeveynlerimizin düşünce ve davranış şeklidir. Her ne kadar bir çoğumuz kendi değer yargılarımızı kendimiz yarattığımızı düşünsek bunun için çabalasak da bir çok olumlu olumsuz duygu ve davranış şeklimiz bilinçaltımıza empoze edilmiş durumdadır. Örneğin risk alma kızlara korkulması gereken bir şey gibi algılatılırken erkeklere hesaplı riskin yaralı olduğu gelişme için fırsat olduğu öğretilmiştir. Erkekler meslek yönlendirmesinde kazanç oranı yüksek fiyakalı meslekler konusunda yetiştirilmeye çalışılırken , kızlara öğretmenlik hemşirelik gibi şefkat özveri gerektiren meslekler seçmeleri tavsiye edilir. Diyeceksiniz ki bunun neresi kötü. Kötü iyi kavramı değil söz konusu olan kız erkek fark etmeden karakter yetenek beceri doğrultusunda değil de cinsiyet ve cinsiyete göre yüklenilen yaşam öğretilerinin ne olduğu durumu .Keza okullarda kitaplarda hep erkeklerin başarıları erkeklerin cesur girişimci dost canlı tavırları resmedilirken , kadınların sinsi dış görünüşüyle fazla ilgili resmedilmeleri . Oyun oynarken oyuncak seçilirken bile bu doğrultuda olması ,gerçekten böyle olduğunu mu gösterir?
Peki tüm bunların boşanma oranı ile boşanmaların daha yoğun olarak batıda görülmesi ile ve boşanma kararını daha çok kadının vermesi ile ne ilgisi var?
Geçmişten beri aileler kuruluyor evlilikler oluyor . Geçmişte aileler uzun solukluydu da bugün neler oluyor ? Sorunlar , kadın erkek ilişkileri yanlış davranışlar kızlar ve erkekler arasındaki yetişme şekilleri geçmişte çok daha mı orantılıydı da günümüzde orantısız? Ayrıca geçmişte şimdiki gibi evlilik terapistleri uzmanlar aile danışmanları mı vardı ?Bu kadar bilgi eğitim seviyesi artarken evlilik ilişkisinin de eğitim ve bilgiyle daha rahat daha uzun soluklu olması gerekmez mi?
Oysa günümüzde kadınlar okuyor kariyerleri oluyor hatta “kariyer de yaparım çocuk da yaparım ” sloganlarıyla ortaya çıkıyor.
O zaman asıl sorun nere de ? Eğitimli kadınların ilişkileri daha iyi yönetmesi gerekmiyor mu?
Bir psikolog evliliğin niye sürdürülmesi gerektiğini bakın nasıl açıklamış?
“….. ilk olarak evvela evliliğe hangi duygu, düşünce ve bakış açısıyla adım atıldığı çok önemlidir. Burası gömleğin ilk düğmesi gibidir. Burasını yanlış iliklerseniz arkasının da yanlış gelme olasılığı ziyadesiyle artacaktır. Bu ilk düğme sorunlardan beslenen, kazancını gerçeklerin önünde tutan tuzu kuru bazı uzmanların da pompaladığı, “Hele evlenelim, olmazsa boşanırız, dünyanın sonu değil ya…” anlayışı ile yola çıkmaktır. Hayır, bir sorunun önemli olması için illa ki dünyanın sonu olması gerekmemektedir. Burada doğru olan, evliliğe, “Ne pahasına olursa olsun, çok hayati sorunlar söz konusu olmadığı müddetçe sürdüreceğim, ben oyun oynamıyorum. Bu evlilik adımıyla sadece kendim için değil, başka insanlar (çocuklar, yakın aile çevresi vs.) için de karar vermiş oldum” şeklinde yaklaşmak, bunun bilincinde ve sorumluluğunda olarak adım atmaktır.”
Bence tek sebep bu olmasa da ilk olarak eğitimli kadınların evliliğe hangi duygu ve düşünce ile baktıklarını ve neden evlendiklerine evlilikten asıl beklediklerinin ne olduğuna ve bunu gerçekten bilerek ve isteyerek mi baktıklarına bir göz atmamız gerekir.
Kadın ve erkeklerin insan olarak değil ayrımcı yetiştirilmesinden kaynaklıdır asıl sorun.
Denir ki kadın kadınlığını erkek erkekliğini bilmelidir. Evet yavan olarak baktığımızda doğru ! Peki detaya indiğimizde durum nedir?
Kadın erkek arasında ortak yaşam sürdürebilme eksikliği vardır . Kadın eşinden sahiplenilmeyi bekler erkek özgür olmayı bekler . Kadın daha çocukluğunda dışarıya genelde tek başına çıkamaz çıksa da bin bir tembihle bin bir denetimle çıkar. Babanın annenin denetimi vardır üzerinde ! Kaygılarla endişelerle doldurulmuştur beyni . Erkek rahattır ne yaptığı önemli değildir ! Erkektir yapar ! Erkektir , hesap vermezlerle doludur. Kadın denetlenmeye , erkek özgürlüğü ne itilmiştir. Kadın sürekli denetlendiği için farkında olmadan denetlemeye de başlar. Erkeklerin yaşantıları daha doğduklarından itibaren çok farklıdır. Hatta çıplak fotoğrafları yayınlanır. Erkekliği ön plandadır. Kadının kadınlığı gizlenmiştir. Utançtır , namustur ! Kadın korunmalıdır , erkek kendi başına bırakılmalıdır ! Erkek kazanmalıdır ! Başarılı olmalıdır ! Kadın birinin denetimine girmelidir !Sürekli birine bağlı olmalıdır !
Zamanla kadın eğitim alır kendi ekonomik gücünü eline alır. Kendi ayakları üstünde durmaya başlar. Daha doğrusu başladığını sanır. Sevgilileri olur. Erkekler gibi artık o da kazanıyor erkek gibi istediği zaman dışarıda tek başına olabiliyordur. Anne babanın denetiminden çıkmıştır artık. Ama kendinde hep eksik bir şey bulur. Sevgililerinin onu kullandığını düşünür. Kullanılmamak için evlenmesi gerektiğine inandırılmıştır . Hep onu birisi kollamış denetlemiştir. Yine kollanılıp denetlenilme dürtüsü (diğer sebepler dışında) vardır. Bilinç altında yine birilerinin ona sahip olması isteği . Hep eksik kalan bir yerinin olduğunu bunu evlilikle tamamlayacağını sanır. Oysa eksik olan kendi doğasına uygun olmayan kendi özbenliği ile çatışan duyguları ve öğretileridir. Okuduğu okulun kazancının hiçbir önemi yoktur. Çağı gelmiştir yaşıtları evlenmiştir gibi bir sürü sebeplerle beklentileri doğrultusunda kendisine en uygun adayı bulmak için tırmalamaya başlamıştır. Hatta bazen daha da ileri giderek , tanıştığı her erkeğe bununla evlenebilir miyim diye bakmaya başlamıştır.Tüm bunlar sonucunda aslında evliliğin veya evleneceği kişinin kendisine uygun olup olmadığına bakmaksızın evlenir. Eksik kalan yanını tamamladığını sanır.
Burada doğru olan, psikoloğun dediği gibi evliliğe, “Ne pahasına olursa olsun, çok hayati sorunlar söz konusu olmadığı müddetçe sürdüreceğim, ben oyun oynamıyorum. Bu evlilik adımıyla sadece kendim için değil, başka insanlar (çocuklar, yakın aile çevresi vs.) için de karar vermiş oldum” şeklinde yaklaşmak, bunun bilincinde ve sorumluluğunda olarak adım atmaktır.” Değildir kadının yaşadığı .Kendi istekleri ile toplumun isteklerinin çatışmasıdır.
Kadınlar ve erkeklerin yaşantıları doğduklarından itibaren çok farklıdır. Sadece ortak yaşantı eksikliği bile başarılı kadın erkek ilişkisinin oluşmasını engeller. Tüm iyi ilişkilerin temelinde iyi iletişim vardır. İyi iletişim sağlıklı eğitilmiş bireyler yoksa boşanmak kaçınılmazdır.