İŞÇİNİN BORDRODAKİ ÜCRETİ GERÇEĞİ YANSITMADIĞINDA DAVADA İSPATI

9 Mart 2015

Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde taraflar ücretin miktarını iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile serbestçe kararlaştırabilirler.

            İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde ise, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle yükümlüdür.(TBK m.401/1) Ancak uygulamada sigorta primlerinin yüksek maliyeti nedeniyle , genellikle işverenler bazı sosyal güvenlik hukuku yükümlülüklerinden kaçınmak amacı ile işçilerin ücretlerini aralarında kararlaştırdıkları ücretten daha az özellikle asgari ücretten göstermekte ve ücret bordrolarını da buna göre düzenlemektedirler. Bunun sonucu olarak da sigortalının gerçek ücreti ile asgari ücret arasındaki fark sigortalıya açıktan ödenmektedir. Sigorta primlerinin düşüklüğü kişinin ileride alacağı emekli maaşını düşürmekle birlikte kıdem tazminatının doğması ile sonuçlanan sözleşme fesihlerinde işçi ile işverenin karşı karşıya  gelmesi sorununu gündeme getirmektedir. Böyle bir durumda sigortalı işten ayrıldıktan sonra dava yoluna başvurmaktadır.

İşçi , sigorta primlerinin gerçek ücreti üzerinden yatırılması gerektiğinin tespitine ilişkin talebinin bulunduğu davada durumun ispatı nasıl olacaktır ?

Hizmet tespit davalarının kamusal niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delil ile ispatlanabildiği ancak ücretin ispatı konusunda aynı genişlikte bir serbestinin olmadığını Yargıtay 10. Hukuk dairesi  2012 yılındaki bir kararında belirtmiştir.

Bunun dışında ispat yükü, daha önceden Medeni Kanun’da düzenlenmiş olmasına rağmen, hukuk usulü mevzuatımızda ilk defa yer almıştır. İlk fıkra, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kuralı içermektedir. Buna göre ispat yükü, yasada aksine bir hüküm bulunmadığı müddetçe, iddia edilen vakıaya bağlanana hukuki sonuçtan kendi lehine hak/haklar çıkaran tarafa aittir. Her bir vakıa bakımından ispat yükünün belirlenmesi, aynı kurala göre yapılacaktır. Ancak kanunda ispat yüküne ilişkin özel bir düzenleme bulunmakta ise, bu takdirde ilgili hüküm uygulama alanı bulacaktır.

Tüm bunlara bakıldığında ve uygulamada iş sözleşmesinin genellikle sözlü olarak kurulduğu ve işverenin yetkisinde olan ücret pusulasının verilmediği , dikkate alınarak işçinin ücretinin miktarını ispat etmesi oldukça sıkıntılı bir durumdur.

Gerçek ücretin tespiti işçinin kıdemi, tecrübesi , ve işin niteliği göz önünde tutularak her türlü delil ile belirlenmelidir.Nitekim , YARGITAY  verdiği bir kararda  Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. (9. HD 23.09.2008 T. 2007/27217 E. 2008/24515.)