KADINLAR , EVLİLİK VE BAĞIMLILIK

6 Mayıs 2014

Herkes bir başka birine bağlı veya bağımlıdır. Hepimiz hayatımızda başka birine gereksinim duyarız . Toplumsal veya kişisel yaşamın da bir gerekliliğidir.  Sadece bir cinse “bağımlı cins “ demek temelde doğru bir saptama olmadığı gibi tek bir cinsi bu konuda suçlamak tek başına hakikati göstermez. Kültürümüzde her ne kadar erkekler kadınlara göre tek başına her şeyi  yapabileceği imajı içinde olsa da , genellikle ona destek veren onu ayakta tutan bir grup insan veya kadın daima olmuştur. İlişkilere gereksinim duyma ve bağımlı – bağlı olma kadınlara mahsus gibi görünse de somut bir şey ortada yoktur. Bir birlerinden ayrılan ya da boşanan çiftler de istatistiksel olarak kadınların ayrılmayı isteyen taraf olduğu aşikardır. Bunun yanı sıra daha garip olanı ise ayrıldıktan sonra daha mutsuz daha yalnız daha depresif olan taraf ise erkeklerdir. Tüm bu saptamalar ışığında kadın mı erkek mi daha bağlı-bağımlıdır ?

        İlişki veya evlilik esnasında kimi kadınlar , erkekleri enayi yerine koyar , kimi kadınlar , bağımsızlıktan korkuyor gibi görünürler , kimi kadınlar erkeklerin maddi olarak kadınlara destek olması gerektiği fikrinde ve inancındadırlar. Bu şekilde düşünen ve davranan kadınların yanı sıra , hatta bu şekilde düşündüğü sanısında olanlar bile aslında “ yaşamdaki tüm zor işleri erkeklerin yaptığı” fikri ile yetiştirilmiş kanısında ve beklentisinde olsun veya olmasın şayet derinlemesine düşünürseler yaşamdaki asıl zor işleri kendileri yapmış olduklarını göreceklerdir. Sadece farkında olmadıkları kendi güçleridir.

        Pek az kız çocuğu yalnız yaşamaya , tek başına ayakta kalmaya hazırlanarak yetiştirilir. Erkek çocuklarının mutlaka bir meslek edinmesi gerekliliği üzerinde durulurken , kız çocukları için alacak olan adam baksın mantığı , mirastan daha fazla pay edindirmek için yapılan muvazaalı işlemler veya aleni şeyler toplumumuz yadsınamayacak kadar çoktur. Kariyer yapmaya , bağımsız hayatlar sürdürmeye teşvik edilen kadınlar bile , evlilik çağı geldiğinde örnek olarak gösterilmez , gizli gizli hastalıklı tiplermiş gibi tanıtılırlar.

        Anlatılan hikayelerde , verilen örneklerde , eşine aşık , eşi her ne yaptıysa kabullenici , fedakar kadınlar övgü ile anlatılarak imrendirilir. Bir kadının erkeğe kendini tamamen fada etmesi , kendini unutarak yaşamdan beklentileri , istekleri yok sayılarak, sadece ve sadece çocuklarına eşine adaması büyük bir romantizm ve takdir edilesi özellik olarak yansıtılır. İş dünyasında kendine yer edinmiş bir kadın bile farkında olmadan zaman zaman bu konuda kendini yetersiz bulur ve partnerinden “ ona kim olduğunu , ne yapması gerektiğini , değerinin ne olduğunu “ söylemesi beklentisi içerisine bir erkekten daha çok ihtiyaç duyar ve erkeğe karşı “ nereye gidersen git bende senin peşinden gelirim “ deme duygusuna – dürtüsüne kapılır.

        Şayet anneniz bir erkeği uğruna kendisini tüm olumsuzluklara rağmen feda etme yolunda hayatını idame ettirdiyse ve bunun doğru bir şey olduğuna kendini inandırıp siz erkek çocuklarını ve kız çocuklarını bu şekilde yetiştirdiyse  , bilmeliyiz ki şu anın yetişkinleri olan biz kadınlar ve erkekler annemizin ne kadar sıkıcı ve olumsuz düşündüğünü düşünüp vurgularsak vurgulayalım , beynimizin bir tarafında , yada bir yerlerde farkında olmadan içselleştirip yaşarız tüm bu duygu ve davranışları.

        Şayet annemiz bizlere aslında yaşadığının bir yanılgı olduğunu anlatsaydı ne değişirdi ki ? Hala evlilik için yapılan reklamlar herkesin evlenmesi için yapılan televizyonlarda ki programlar boşanmaların hızla artarak ve mutsuz evliliklerin dört bir yanımızı sarmış olduğu toplumda hala evlilik hakkında fikrimiz değişti mi ki?