Bir ülke gerçeği olarak sigortasız çalıştırma, öyle bir dizi önlemle sıfırlanacak bir olgu değil. Ne yazık ki sigorta prim maliyetlerinin bir yandan yükselirken devlet açısından toplanan kaynağın da düşmesi son tahlilde bu alışverişten kimsenin kazançlı çıkmadığını ortaya koyuyor.
Emek kesimi temel yasam fonksiyonlarını sürdürebilmek için bu şartlarda çalışmayı kabullenmek zorunda bırakılırken bu durumun hayatın gerçeklerine uygun düşmeyen tedbirlerle düzelmesi de yakın gelecekte beklenemiyor.
Ücretler Elden mi?
İşçi bu durumda kaldığında haklarını bilirse bir adım atabiliyor. Örneğin 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her tür ödemeleri, işverenlerinin Türkiye genelinde çalıştırdığı işçi sayısının en az 5 olması durumunda, ilgili ödemelerden kanuni kesintiler yapıldıktan sonra bankalar aracılığı ile yapılması gerekiyor.
Ödemelerin bankalar aracılığı ile yapılmaması halinde, 4857 sayılı İş Kanunu 102’nci maddesi gereği işverene banka aracılığı ile ödeme yapılmayan her bir işçi ve ödeme yapılmayan her ay için idari para cezası veriliyor.
Aynı kanun gereğince işçiye asgari ücret altında ödeme yapılması da idari para cezası ile karşılanıyor. Diğer bir ifadeyle asgari ücretin altında yapılan ödeme, işverenin bu şekilde ödeme yapılan her bir işçi ve her bir ay başına 2019 yılı itibariyle 236 TL idari para cezası ödemesini gerektiriyor.
Ayrıca ve daha önemli olarak İşverenin;
- Çalışanın İşe Giriş Bildirgesini SGK’ya bildirmemesi halinde brüt asgari ücretin iki katı tutarında,
- Aylık Prim ve Hizmet Belgesini vermemesi ya da gerçek dışı bildirmesinden dolayı da her ay yine brüt asgari ücretin iki katı,
tutarında idari para cezası uygulanması gerekiyor.
Sigortasız İşçinin Kıdem Tazminatı?
Bilindiği gibi işçinin iş sözleşmesinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik ya da malulluk aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla feshedilmesi halinde kıdem tazminatı alacağı doğuyor.
Fesih bu şekilde işçi tarafından gerçekleştirilebileceği gibi işveren tarafından da geçerli neden iddiasıyla gerçekleştirilebiliyor ve gene kıdem tazminatı hakkı doğmuş oluyor.
Bu bağlamda hizmeti bildirilmeyen işçinin öncelikle hizmetlerini mahkeme yoluyla tespit ettirmesi gerekiyor.
Sigorta süresi yahut gerçek prime esas ücret belirleme konuşunda açılacak davanın alacak davasından ayrı tutulması, olayın gelişimine göre bazen tespit davasının alacakları almada tek başına etkin olabileceğini, gerçek ücret primi/ gösterilen prim arası farkın ileride bağlanacak aylığa net etkisinin saptanmasının sigortalı açısından gerekliliğini vurgulamak gerekiyor.
Sigorta süresi belirlendikten işveren bu konuda ödeme yapmazsa, öncelikle zorunlu olarak arabulucuya başvurulması, burada anlaşma sağlanamazsa da kıdem tazminatının tahsili için iş mahkemesinde dava açılması şart bulunuyor.
Her halukarda zamanaşımı sürelerine dikkat edilerek doğru adımlar atılması için konuya hakim yetkin bir uzmana başvurulmasını öneriyoruz.
İşçisi tarafından bu nedenlerle bir hak arayışına girişilmiş işverenlerin de bu olumsuz durumdan en az hasarla ayrılması için yine yetkin bir sosyal güvenlik müşavirinden destek almasında büyük yarar bulunuyor.